2017’DEKİ DÖViZ KURU OYNAKLIĞINA SEBEP OLAN NEDİR?

Türkiye ekonomisi açısından 2017 yılının en kritik noktası döviz kuru oranlarının hızlı bir şekilde yükselişi ve düşüşü olmuştur. Siyasi  çalkantıların piyasada hareketliliği arttıran veya durduran etkisi aşikâr, fakat Int. Journal of Economics and Financial Issues için yazılan 2015 – 1016 yılı değerlendirmesinde anıldığı gibi Türkiye gibi gelişmekte olan bir ekonomide Türk Lirasının Yen, Euro ve Dolar karşısında yıllara uzanan bir düşüş yaşamasının genel sebepleri arasında ayrıca enflasyon oranları, gelir dağılımındaki ücret farkı, faiz oranları vb. sebepler etkili olmaktadır.

Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya’nın yaptığı açıklamaya göre küresel belirsizliklerdeki artışın ve sermaye akımlarındaki dalgalanmaların Türkiye’de finansal piyasalar ve döviz kuru üzerinde oynaklığa neden olmuştur. Bununla beraber Türkiye’nin 2001 yılında yaşadığı krize bağlı olarak enflasyon oranlarının dünya çapında rekora ulaştığı ve hala en yüksek enflasyon oranına sahip ülkeler arasında yer aldığı da bir gerçek. Bu açıdan bakıldığında döviz kurlarının her sene peş peşe gelen artışı hem siyasi çalkantı ve hükümet değişiklikleri hem de enflasyon ile verilen mücadelenin sonucu olduğunu söylemek mümkün.döviz kuru

döviz

Bu konuda neden net bir açıklama yok?

Literatürdeki görüşler doğrultusunda enflasyon oranının döviz kurlarını etkiyen bir faktör olduğu veya enflasyon oranının döviz kuru tarafından etkilenen bir faktör olduğu konusunda bir görüş birliği bulunmamaktadır. Fakat bu alanda yapılan ampirik çalışmalar ve istatistiksel değerlendirmeler sonucunda bu iki değer arasında bir doğru oran bağıntısının bazı ekonomiler açısından bulunduğu ortaya koyuldu ve bu ilişkiye exchange rate pass-through dendi. Dövizin iç pazara giriş seviyesine bağlı olarak bazı durumlarda zayıf bir içe geçiş olması ile beraber bu ikisinin birbirinden etkilenerek ekonomi hayatında şekillendiği ortada.

Türkiye’nin durumu ise yumuşak bir içe geçişi aşan niteliktedir. Döviz kuru ekonomimizi yakından etkiyen bir faktör. Her gün kullandığımız alış veriş merkezlerinin içindeki dükkânların kira bedellerinin dolar cinsinden olması sunulan mal ve hizmet fiyatlarını doğrudan etkilemesi, Türkiye’de yabancı kaynaklı birçok işverenin bulunup maaş ödemelerinin dolar cinsinden yapılması, yabancı şirketlerin tasarrufunda birçok yerli sermayenin olması ve yurt dışından ithal edilen malların (özellikle günlük ihtiyaçları karşılayan ve yerine konulmayan tüketim malların) çokluğu, kamu ihale sözleşmelerinin yabancı şirketlere verilmesi gibi birçok iktisadi ilişki Türkiye’yi dış piyasaya yaklaştırmakla beraber ondan etkilenmesini de sağlamaktadır.

Merkez Bankası artan döviz kurlarını dengelemek amaçlı para basmak, temel faiz oranlarını değiştirmek şeklindeki iktisadi politika izlemektedir. Bu Murat Çetinkaya’nın yaptığı açıklamadan da anlaşılıyor: “Gelişmeleri yakından takip ederek elimizdeki bütün araçları uygun bir bileşimle ve doğru yerde kullanmaya gayret ediyoruz. Bu doğrultuda yakın dönemde döviz piyasasına dair seçici tedbirler almaya devam ettik. Kasım ayında yabancı para zorunlu karşılık oranlarında yaptığımız indirimle piyasaya döviz likitidesi sağladık. Ayrıca ihracat reeskont kredileri kapsamında yıl sonuna kadar yapılacak olan geri ödemelerin vade uzatımına veya Türk lirası cinsinden yapılabilmesine imkan tanıdık. Buna ek olarak enerji ithalatçısı KİT’lerin döviz talebini kısmen karşılamaya devam ediyoruz. Merkez Bankası olarak para politikası duruşumuz enflasyon görünümüne karşı sıkı döviz likitidesinde dengeleyici ve finansal istikrarı destekleyici niteliğini korumaktadır.”

Peki, Merkez Bankasının bu tutumu olumlu sonuçlar doğuracak mı?

TÜSİAD (Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği)’ın çıkardığı raporda da bu tutum eleştirilmiş ve son 8 yılda Türkiye’nin kısa vadeli politikalarla çözüm üretmeye çalışmış ve başarılı olamamasından bahsedilmiştir. Merkez Bankası’nın piyasayı dengeleme araçlarını kullanmasının uzun vadede işsizlik oranını arttıracağını daha 50 yıl önce Milton Friedman adında Amerikalı bir iktisatçı belirtmiş ve serbest piyasa teorisini ortaya atmıştır.

Uzun vadede piyasanın arz talep etkileşimiyle kendini dengeleyeceği ve devlet müdahalesinin ortaya çıkardığı işsizlik şeklindeki yan etkinin yaşanmayacağını belirtmiştir. Liberal iktisadi teorisini veya devletçi bir yaklaşımı benimsemek siyasi bir seçim olacağından her ülke kendi iç dengesine bağlı olarak bu finansal politikayı belirlemekte ve biz vatandaşların bize en uygun düşen yaklaşıma bağlı olarak oy gücümüzü kullanarak bu seçime katılmaktayız. Türkiye sözde döviz kurlarını yönetme konusunda serbest piyasa teorisini seçmiş ama özde döviz kurları sıçrayışlarında Merkez Bankası ani çıkışlar yaparak faiz kıskacını kullanmıştır. Sonuç olarak Türkiye’de günümüzün son 2017 yılının değerlendirmesine bağlı olarak işsizlik oranı rekor kırarak %11e ulaşmış durumda. Türk Lirası geçen yıla nazaran dola karşısında %18,9 değer kaybetmiştir. Enflasyon 2014 yılında ulaştığı dünya rekorunda 15nci sıralamadan sonra kısmen de olsa dizginlenmiş durumda. Fakat döviz kuru rekor kırmaya devam etmekte.